24 Eylül 2011 Cumartesi

Mutsuzluğun faydaları

Yeni biten bir ilişkinin üzerinde kafa yoruyordum.  Acaba ben nerede yanlış yaptım?, şunu demeseydim belki bugün hala birlikte olurmuyduk?  gibi soruların kafamda dönüp durduğu bir dönemdi. Her konuda kılı kırk yararak hareket eden benim gibi bir insanın bir ilişki bitiminde,  sanki hiçbir şey olmamış gibi devam etmesi garip olurdu zaten. Üstelik, Keşke bu kadar hislerimi belli etmeseydim, keşke bu kadar önemsemeseydim lişkiyi, o zaman bu kadar acı çekiyor olmazdım diye kendime kızıyordum.
Ne var ki, bugün Mert ile buluştuğumda, bana bu düşüncelerimin yanlış olduğunu söyledi. “ Neden hep şöyle olmalıyım, böyle olmalıyım diyorsun? Acı çekmemem lazım diyorsun ama bence bu doğru bir bakış değil, hayattaki nihayi amaç hep mutlu olmak olmamalı”
“ Ne olmalı o zaman?”
“ İnsanların mutluluktan öte bir takım değerleri olmalı. Bazen bir amaca ulaşman için acı çekmen gerekebilir. Bunda bir sakınca yok. Sürekli mutlu olmanın ne değeri var? Düşünsene, herkes bir gün öleceğinin farkında ve bu bile, hayatın kötü bir haber, bir mutsuzluk üzerine kurulu olması demek. Eğer sonsuza kadar yaşayacak olsaydık, her gün mutlu olmanın bir anlamı kalmayacaktı. Geçenlerde bir yerde, şöyle bir şey okudum:  Her mutsuzluğun içinde bile bir mutluluk gizlidir. Bir filme gönderme yapıyordu”
“ Hangi film olduğunu hatırlıyor musun?”
“ Yok, yok film değildi. Susan Sontag’ın bir kitabıydı sanırım. Kitapta, ölümsüz bir karakterden bahsediyordu. Hatırlarsam adını, sana yollarım”
Aramızdaki diyalog aşağı yukarı böyle bir şeydi. Bu şekilde konuşurken dedikleri  bir şekilde bende iz bıraktı ve onunla yaptığımız bu konuşmadan sonra sanki kendimle barıştım. Acı çekiyor olmam sorun olmamaya başladı. Zamanında Filiz’in dediği bir şey de beni böyle etkilemişti. Yine mutsuz olduğum bir dönemde bana, “hiçbir şey hissedememek asıl trajedidir” demişti. Oysa üzülürken insanın aklına gelen ilk şey “şu acıdan nasıl kurtulutum, bir şey yapayım da geçsin şu his” değil midir? Neredeyse fiziksel acıya dönüşecek kadar keskindir, ama o anda kimsenin aklına gelmez ki, kurtulmaya çalıştığın şu hissin içinde, derinde bir yerlerde aslında seni büyütecek ve seni olgun kılacak şey saklıdır. Sanırım o gün, ve ondan sonrasında karşıma çıkan şeylerde şunu öğrendim: İnsanın gücünü, biraz da olumsuzluklar karşısındaki tavrı belirler. Eninde sonunda başına gelen her bela, her sorun, her acı ve hayalkırıklığı sana bir şey öğretir. Ama bunu öğrenmen için o acıyı yaşaman ve kaçmaman gerekir. Bu hayatın derslerinden biri: Eğer engelin üstünden geçersen, daha da güçlenmiş olarak devam edersin. Ama engelden geçemeyip, bir türlü ayağa kalkıp savaşamazsan da ( ki bu da bazen sadece irade gerektirir) işte o zaman zayıf kalırsın. Bazen sadece zayıf olmak birçok sorunun kaynağıdır.  Bilmiyorum, çok mu bilmişlik taslamış oluyorum bunları yazarak, ama son zamanlarda üstüne çok düşündüğüm bir konu ve hedonizme özendiren bir dünyada yaşadığımızı hatırlarsak, bence bu konu üzerinde düşünmeye değer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder